Kategori: Çocuk Terapisi

çocuklarda cinsel eğitim

Çocuklarda Cinsel Eğitim: Sağlıklı Bir Gelişim İçin Neden Önemlidir?

Çocukların gelişim süreçlerinin, her bir basamağın özenle takip edilmesini gerektirir. Tüm gelişim alanları, çocukların olgunlaşma ve büyüme süreçlerini etkiler. Bu süreçte çocuklarda cinsel eğitim, zihinsel, ruhsal ve bedensel gelişim kadar önemli bir yer tutar. Ne yazık ki, cinsel gelişim genellikle ihmal edilen bir alan olur, bu da diğer gelişim alanlarını olumsuz etkileyebilir.

Sağlıklı bir cinsel gelişim için çocukların, doğru ve yaşlarına uygun bir cinsel eğitim almaları gerekmektedir. Bu eğitim, çocukların en güvenilir kaynakları olan ebeveynleri tarafından verilmelidir. Ebeveynlerin bu konuda bilgi sahibi olması, çocuklarının sağlıklı bir gelişim süreci yaşamaları açısından çok önemlidir.

Çocuklarda Cinsel Eğitim Ne Zaman Başlamalı?

Cinsel eğitim aslında çocukların doğduğu andan itibaren başlar ve çocuklar 4-5 yaş civarında civarında cinsellikle ilgili sorular sormaya başlayabilirler. Bu dönemde çocuklarda cinsel eğitim, ebeveynlerin doğru ve açıklayıcı cevaplar verebilmesiyle başlar. Eğer çocuklar bu sorularına yanıt bulamazlarsa, yanlış kaynaklardan bilgi edinmeye çalışabilirler. Bu da, sağlıklı bir cinsel gelişimi olumsuz etkileyebilir.

Özellikle tuvalet eğitimi ile birlikte çocuklar, kendi vücutlarını keşfetmeye başlarlar ve ebeveynlerinden gelen tepkilere göre sorular sormaya devam ederler. Cinsel eğitimin gerekliliğini bilen aileler, çocuklarının yanlış bilgi edinmesini engelleyerek bu sürecin sağlıklı bir şekilde ilerlemesine katkı sağlarlar.

Çocuklarda Cinsel Eğitime Dair Sorular

Çocuklar, büyüdükçe meraklarını gidermek amacıyla cinsellik üzerine basit sorular sorabilirler. Örneğin:

  • “İnekler de öpüşüyor mu anne?”
  • “Ben nasıl dünyaya geldim?”
  • “Beni karnından nasıl çıkardılar?”
  • “Büyüyünce benim karnıma bebek nasıl gelecek?”

Bu sorulara doğru ve açık bir şekilde yanıt vermek, çocuğun cinsel kimlik gelişiminde büyük rol oynar.

Çocuklarda Cinsel Eğitimin Ebeveynler İçin Önemi

Birçok ebeveyn, çocuklarının cinsellikle ilgili sorular sormasından rahatsız olabilir. Ancak, çocuklarda cinsel eğitim sürecinde bu sorular, doğal gelişimlerinin bir parçası olarak kabul edilmelidir. Çocukların sorularına yanıt vermezsek, farklı kaynaklardan bilgi edinme çabalarına girebilirler ki bu durum daha sakıncalı olabilir.

Çocukların sağlıklı bir cinsel gelişim yaşamaları, onların kendi bedenlerini tanımalarını, cinsiyetlerini kabul etmelerini ve korumalarını sağlar. Ayrıca, toplumsal cinsiyet rollerini öğrenmelerine katkıda bulunur.

Sonuç

Çocuklarda cinsel eğitim, çocukların sağlıklı bir gelişim süreci yaşamaları açısından oldukça önemlidir. Ebeveynler, çocuklarına güvenli bir alan sunarak, bu konuda bilgi sahibi olmalı ve doğru yönlendirme yapmalıdır. Toplum olarak çocukların sağlıklı gelişimlerine katkıda bulunmak, hepimizin sorumluluğundadır.

Sevgilerimle,
Psikolog Sultan Uncu

okula uyum

Okula Uyum Süreci: Çocuklar ve Ebeveynler İçin Öneriler

Okula Uyum Nedir?

Çocukların ve ebeveynlerinin yaşamlarındaki önemli bir geçiş dönemi, okula başlama sürecidir. Bu süreç hem ebeveynler hem de çocuklar için birçok belirsizlik ve farklı duyguları beraberinde getirir. Özellikle okula uyum süreci, çocuklar için toplumsallaşmanın ilk adımıdır ve bu dönemde karşılaşılan yeni ortam, insanlar ve kurallar, çocuk üzerinde çeşitli tepkiler yaratabilir.

Okula Uyum Sürecinde Çocukların Karşılaşabileceği Zorluklar

Okula başlamak, çocuğun bakım veren kişilerden ayrılmasını gerektirir. Bu ayrılık süreci, okuldaki kurallar ve çocuğun düzenindeki değişiklikler, tepkisel davranışlara neden olabilir. Bu durum, özellikle okula adaptasyon sorunları yaşayan çocuklar için normaldir. Bazı çocuklar, okula uyum sağlarken terk edilme kaygısı yaşayabilir.

Ebeveynler bu dönemde sıkça şu sorularla karşı karşıya kalır: “Çocuğum okula gitmek ister mi? Okula alışabilecek mi? Kendini koruyabilecek mi? Başarılı olabilecek mi?” Bu belirsizlikler, ebeveynlerin kaygılarını artırabilir. Özellikle sosyal ve girişken çocukların bile okula alışma sürecinde zorlanmaları mümkündür.

Okula Uyum Sürecinde Nelere Dikkat Edilmelidir?

Çocuğun ve Ailenin Hazır Olması: Çocuğun zihinsel, ruhsal ve fiziksel olarak okula hazır olması önemlidir. Aynı zamanda ailede başka geçiş dönemleri olmaması, okula adaptasyon açısından faydalıdır.

Bireysel Farklılıklar: Her çocuğun okula uyum süreci farklı hızda ilerler. Çocukları başkalarıyla kıyaslamamak, bu süreçte önemli bir yaklaşımdır.

Çocuğun İhtiyacını Anlamak: Çocuğun adaptasyon sürecinde neye ihtiyacı olduğunu gözlemlemek, ödüller veya cezalarla süreci karmaşık hale getirmekten daha yararlıdır.

Destek Almak: Okul ve aile işbirliği, bu süreci kolaylaştırabilir. Eğer çocuğun zorlanmaları devam ederse, profesyonel destek almak faydalı olabilir.

Süreci Anlatmak: Çocuğa okul sürecini doğru bir şekilde anlatmak, onun kendini güvende hissetmesini sağlar. Okulu abartılı şekilde tanıtmak yerine, gerçekçi bir yaklaşımla anlatmak önemlidir.

İlk Günlerdeki Yaklaşım: Çocuğa fazla soru sormamak, okulda zamanla daha rahat olacağını ve öğretmenlerine güvenebileceğini vurgulamak gereklidir.

Okul Fobisi Nedir?

Okula uyum sürecindeki zorluklar, bazı çocuklarda okul fobisi olarak adlandırılan durumlara yol açabilir. Bu, çocuğun kuvvetli endişeleri nedeniyle okula gitmeye karşı aşırı direnç göstermesiyle karakterizedir. Okul fobisi, genellikle ebeveynlerine aşırı bağımlı, çekingen ve içe kapanık çocuklarda görülür.

Okul Fobisi ve Uyum Sürecinde Ebeveynlere Öneriler

Ebeveynler, kaygıları ile ilgili yardım almalı ve okula dair olumsuz düşüncelerini çocuğa yansıtmamalıdır.
Okula ve öğretmenlere güven duyulması sağlanmalı, gerekli görüldüğünde uzman desteğine başvurulmalıdır.

Sonuç

Okula uyum süreci, her çocuk ve aile için farklı zorluklar içerebilir. Ancak, bu sürecin iyi yönetilmesi ve destek alınması, çocuğun okula adaptasyonunu kolaylaştırır. Hem çocuklar hem de ebeveynler için bu dönemin sorunsuz geçmesini dilerim.

Sevgilerle,
Psikolog Sultan Uncu

Kardeşim Bu Evden Ne Zaman Gidecek Anne?

Kıskançlık; genel olarak öfke, nefret, kendine acıma, korku ve intikam duygularından kaynaklanan, bireyi mutsuz eden olumsuz bir duygudur. Çocuklarda kıskançlık genellikle, sadece kendisine yönelmesini istediği ilgi ve sevginin, başkasına yönelmesine dair korkudan, üzüntüden kaynaklanmaktadır.

Çocuklarda sıklıkla görülen kıskançlık ise, kardeş kıskançlığıdır. Kardeş kıskançlığı, evin ilk çocuğunun yeni gelen kardeşi kıskanması, ortanca kardeşin diğer kardeşleri kıskanması veya küçük çocuğun büyük çocuğu kıskanması biçiminde görülebilir. Evin ilk çocuğunun kardeşini kıskanması ise en sık rastlanılan durumdur.

Genellikle ailede kardeşin olacağı ihtimali konuşulmaya başlandığında kıskançlık duygusu ortaya çıkabilir. Bazı çocuklar da, kardeşinin eve gelişinden birkaç ay sonra kardeşini kıskanmaya başlayabilir.  Ne zaman son bulacağı, nasıl tamamen ortadan kalkacağı da, kıskançlığın ortaya çıkışı gibi her aile ortamına göre değişiklik gösterebilir.

Aileye yeni bir bireyin katılması aile içindeki tüm dengeleri değiştirir. Büyük çocuğun da, eve kardeşin gelişiyle birlikte bocalaması normal bir durumdur. Kardeş kıskançlığı da olağandır ve bu süreçte evin büyük çocuğunda anormal davranışlar gözlemlenebilir. ‘’Kardeşimin olmasını istiyorum!’’ diyen’’ çocuklar bile, zamanla kardeşlerini kıskanabilirler.

Evin ilk çocuğunun kardeşi kabullenmesi zaman alabilir. Öyle ki; 3 yaşındaki Zeynep, 2 aylık kardeşini kastederek sorar ‘’ Kardeşim bu evden ne zaman gidecek anne? ‘’

Çocukların, özellikle kardeşlerine karşı duyguları, davranışları karşısında anne babalar gergin davranmamalıdırlar. Kardeş kıskançlığını pekiştirecek veya söndürecek olan, ebeveynlerin ve yakın çevrenin kardeş kıskançlığı karşısında sergilediği tutumdur.

Kardeş kıskançlığıyla çocuklar bazen direkt kardeşlerine zarar verme eğiliminde bulunabilirler, kardeşlerinin evden gitmesini istediklerini direkt dile getirebilirler.  Bazen de kardeş kıskançlığı biçim değiştirerek dışa vurulur; örneğin eve gelen kardeşin ardından evin büyük çocuğu hastalanabilir. Bu durum, ailenin genişlemesine dair gösterilen tepkilerin başında yer alır. Bazen regresyonlar görülebilir, yani büyük çocuk da kardeşi gibi annesini emmek isteyebilir, emekleyebilir, bebek gibi konuşmaya çalışabilir. Bazen de büyük çocuk içine kapanabilir. Tüm bunların yanı sıra, yemek yememe ve kilo kaybı, sevgiyi sorgulama ve sıkça ‘’beni seviyor musunuz?’’ tarzında soruların sorulması, alt ıslatma, gece korkuları, şiddet eğilimi ve okul fobisi kardeş kıskançlığıyla birlikte ortaya çıkabilir.

Kardeşler arasındaki yaş farkı, kardeşin eve gelişiyle birlikte büyük çocuğun hayatındaki değişikliklerin yoğunluğu,  aile arasındaki ilişkiler, kardeş kıskançlığının yaşanmasında, oldukça önemli etkenlerdir.

Kardeş kıskançlığının asgari seviye de yaşanabilmesi için kardeşler arası yaş farkı aile planlamasında göze alınabilir. ‘ Yapılan araştırmalara göre ruh ve beden sağlığı açısından kardeşler arasında en az 18 ay olmalıdır, aksi halde anne iki çocuğa birden bakmakta zorlanarak, onları ihmal edebilir. Kardeşler arasında en uygun farkın ise 3 yaş olduğu gösterilmiştir. Bu durumda kardeşler arasındaki kıskançlık asgariye inebilir ve birbirlerine arkadaşlık ederek büyüyebilirler.’ ( Saygılı, 2005)

Bu sürecin daha kolay, daha keyifli bir şekilde atlatılabilmesi için;  kardeşinin gelişiyle birlikte evdeki çocuğun düzeni değişecekse bunun aylar öncesinden yapılması çok daha uygundur.  Örneğin, evdeki çocuk bebeğin gelişiyle birlikte, beşiği bırakarak yatağa geçecekse, çocukta kardeşi yüzünden yatağından ayrılmak zorunda olduğu düşüncesinin oluşmasını engellemek adına, bu değişiklik aylar öncesinden yapılabilir.   Kardeş kıskançlığını pekiştirebilecek bir diğer davranış ise, büyük çocuğun eşyalarının kardeşi için kullanılmasıdır. Çocuğun kendine ait eşyalarına kardeşine verilmesi huzursuzluğunu arttırabilir. Kardeşinin kullanacağı eşyaların, çocukla birlikte seçilmesi daha uygun olacaktır ve vermek istemediği eşyalar için de ısrarcı olunmamalıdır.

Ailelerin dikkat etmesi gereken en önemli noktalardan bir tanesi de, doğumdan sonra büyük çocukla annenin görüştürülme anıdır. Olabildiğince, doğumdan sonra annenin kendini iyi hissettiği anda büyük çocukla görüşmesi sağlanmalıdır. Annesini çok bitkin durumda görmek büyük çocuğun korkmasına sebep olabilir. Hastaneden eve gelirken, bebek adına büyük çocuğa getirilen ufak bir hediye ise, büyük çocuğun gönlünü fethedebilecek yöntemlerden bir tanesidir.

Büyük çocuğu kardeşe alıştırırken, aile ve yakın çevrenin dikkat etmesi gereken bir başka konu ise büyük çocukla olan sözlü iletişimdir.  ‘’ Zeynep’e kapı komşuları, tüm sevecenliğiyle kardeşin nasıl, çok ağlıyor mu? ‘’ diye sorar.  Zeynep, başını sallayarak ‘hayır’ cevabını verir ve ardından gelen ‘’Ayy ne kadar güzel, demek kardeşin yaramaz değil!’’ cümlesi  ile Zeynep’in zihninde bambaşka şemalar oluşur.  Çok heyecanlı bir ses tonuyla bir önceki soruya verdiği cevabı değiştirir ve ‘’ Yook yoook çok ağlıyor, hiç susmuyor, o çok yaramaz!!!’’  der.

Bu örnekte de olduğu gibi, büyük çocukların kardeşleriyle olan ilişkilerinde, onlara bakış açılarında, anne babalarından ve yakın çevreden aldıkları mesajlar oldukça önemlidir.  Bu süreçte büyük çocuğa, kardeşinin daha çok ilgiye ihtiyacının olduğunun söylenmesi veya çok ağlamasından, alt ıslatmalarından şikayetçi oluyormuş imajı vererek büyük çocuğun kendisini iyi hissetmesini sağlamaya çalışmak, ailelerin doğru bildiği yanlışlar arasında yer almaktadır. Bu söylemler, kardeş kıskançlığını azaltmayacağı gibi, aralarında bir bağ oluşmasını da zorlaştırabilir. Bu süreçte büyük çocuğa karşı ilginin kesilmesi kadar, aşırı ilgi gösterilmesi de doğru değildir.

Küçük çocuklarda kardeş kıskançlığı, genellikle abinin ya da ablanın meziyetlerini kıskanma biçiminde görülebilir. Abisi, ablası gibi okula gitmek isteyen, annesine-babasına yardım etmek isteyen, sürekli büyük kardeşiyle rekabet halinde olan küçük çocukların kardeş kıskançlığının önüne geçebilmek için yaşlarına uygun sorumluluklar verilmesi gerekmektedir. Böylelikle büyük kardeşin meziyetlerini kıskanmasından dolayı özgüven eksikliğinin oluşması engellenebilir.  Ortancı çocuk da ise, daha çok ihtiyaçlarının yeterince giderilmediği, yada yeterince sevgi, ilgi görmediği düşüncesiyle kıskançlık görülebilir.  Kendisini evin en büyük çocuğu ile en küçük çocuğu arasında sıkışmış olarak görebilir. Tüm bu düşünceleri yıkmak ise anne babanın tutumuna bağlıdır. Özellikle hastalık, üstün başarı gibi özel durumlara göre çocuklardan birinin tercih edilmesi, kardeşler arası kıskançlığın çocuklar arasında kalıcı olmasına, gizli bir rekabetin ileriki yaşlarda artarak devam etmesine sebep olabilir.

Anne babaların her zaman çocuklarına eşit davranmaları mümkün değildir. Önemli olan çocuklara eşit davranmak değil, adil davranmaktır. Her çocuğa ihtiyacına uygun şekilde zaman ayırılmalı, yaşına uygun sorumluluklar verilmelidir. Çocuklara adil davranmak belki kardeş kıskançlığını tamamen ortadan kaldırmayabilir; fakat normalden daha fazla olmasını engelleyebilir. Çocukların yetişkinlikte de birbirlerini kıskanmalarının önünü kesebilir.

Kardeşin doğumundan sonra, ortaya çıkan alt olumsuz durum ve davranışlar aile içinde tüm çabalara rağmen çözülmüyorsa, bir ayı geçen süre içerisinde bir destek alınabilir.

 

Psikolog Sultan Uncu

 

Kaynakça

Freud S. (2013) Çocukta Fobinin Analizi-Küçük Hans Vakası, İstanbul: Say Yayınları

Saygılı S. (2005), Çocuk Yetiştirmek, İstanbul: Bilge Matbaacılık

Jersild A. ( 1979), Çocuk Psikolojisi, (Çev. Günçe G.), S Yayınları

Çocuklarda Dil Gelişimi

Dil en yalın tanımıyla; isteklerimizi, ihtiyaçlarımızı, duygularımızı, düşüncelerimizi ifade etmek için kullandığımız simgesel bir iletişim aracıdır. ‘Dil gelişimi de, seslerin, kelimelerin, sayıların, sembollerin, kazanılması, saklanılması ve dilin kurallarına uygun olarak kullanılmasını içeren bir süreci kapsamaktadır.’ (Milli Eğitim Bakanlığı, 2011)

Dil gelişimi çocuğun doğumuyla başlar ve yaşam boyu devam eder. Diğer tüm gelişim alanlarında olduğu gibi, dil gelişimi de, diğer gelişim alanlarını etkiler ve onlardan etkilenir.

Bireysel farklılıklar başta olmak üzere bir çok etkene bağlı olarak, çocukların dil gelişiminde farklılıklar gözlemlenebilir. Dolayısıyla, çocukları kıyaslamaktan bu süreçte de sakınılmalıdır. Genellikle bir yaşına doğru bebekler ilk kelimelerini söyler. İlk kelimeler dil gelişimi için oldukça önemlidir. Bu süreçte çocuklardan hızla gelişen bir konuşma beklenilmesi doğru değildir; çünkü çocuğun konuşmaya hazır olması, anadilini konuşuyor hale gelmesi için, yeterli değildir. Çocuğun dili konuşur hale gelmesi için bir öğrenme süreci gerekmektedir ve çocuğa konuşmayı öğretebilmek için gerekli ortam sunulmalıdır.

Ebeveynler, çocukların dil gelişimini desteklemek için neler yapabilir?

 

Dil gelişimini etkileyen en önemli faktörlerden bir tanesi, çocuğun ruhsal durumudur. Huzursuz ortamlar, aile içi problemler, çocuğa yönelik olumsuz tutum ve davranışlar çocuğun dil gelişimini olumsuz yönde etkileyebilir. Aileler, çocuklarına huzurlu ortam sunduklarında, sevgi ve ilgilerini eksik etmediklerinde, çocuklarının artan neşeleriyle birlikte artan konuşma isteğini de gözlemleyeceklerdir.

  • Öncelikle, çocuklarınızın kelimelerini, cümlelerini tamamlamalarını sabırla beklemeli, müdahale edilmemeli, onların yerine cümleler tamamlanmamalı.
  • Onları sabırla dinlemeli
  • Göz teması kurarak iletişim kurmalıyız.
  • En önemlisi bu süreçte yüzünüzdeki kabullenici tebessümünüz çocuğunuza güven verecektir.
  • Merak ettikleri soruları cevaplamanız, konuşmaya başladığı konularda merak uyandıracak sorular yöneltmeniz çocuğunuzla olan iletişiminizi arttıracağı gibi dil gelişimiyle birlikte zihinsel gelişimini de olumlu yönde etkileyecektir.
  • Yetişkinlerle kurulan iletişim, yaşıtlarıyla oynanan oyunlar dili kullanmayı öğrenmede en etkili yöntemlerdir.

Çoğu zaman çocukların ilk kelimeleri aileleri için çok heyecan verici olmaktadır. Çocuklar ilk kelimelerini genellikle olduğundan farklı telaffuz edebilirler (‘’su’’ yerine ‘’fu, du’’ veya ‘’ gitti’’ yerine ‘’ditti’’ gibi). Kulağa hoş gelen bu telaffuzlar özellikle aile ve yakın çevre tarafından ilgi görür ve çocukla iletişime geçerken, çoğunlukla bu kelimeler onunla aynı şekilde telaffuz edilir. Dil gelişiminin sağlıklı olabilmesi adına, aileler doğru biçimde telaffuz etmelidirler

 

Çocuklarda teknoloji kullanımı, dil gelişimini olumlu yönde etkilediğine dair söylemler de oldukça yaygındır. Benim kanaatime göre de, televizyon izlerken, çocuk dinleyici konumdadır, bu sayede kelime dağarcığı zenginleşebileceği konusunda haklı olabilirsiniz; fakat iletişim kurmayan veya iletişim kurmakta zorlanan bir çocuk televizyonun büyülü dünyasına kapılıp içine kapanabilir.

Yaşına uygun olmayan teknoloji kullanım süresi de, çocukların dil gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir.

Çocukların kelime dağarcığını zenginleştirmek, sesleri doğru çıkarmasını, kelimeleri doğru telaffuz etmesini ve düzgün, sıralı cümleler kurmasını sağlamak için en faydalı yollardan bir tanesi de tabii ki çocuğunuza kitap okumanızdır. Kitaplarla oyunlar oynamasına, sayfaları karıştırarak resimleri incelemesine, size resimler hakkında sorular sormasına fırsat verebilirsiniz. Bununla birlikte resimlere bakarak, çocuğunuzun hikayeler üretmesini sağlayacağınız oyunlar kurmanız, aynı anda bir çok gelişim alanını da olumlu etkileyecektir.

Tüm bunların yanı sıra, çocukların en iyi gözlemcileri olan ebeveynler, dil gelişiminin oldukça önemli bir gelişim alanı olduğunu unutmamalıdır. Dil gelişiminin, nörolojik, fizyolojik sorunlardan kaynaklı olabileceği olasılığı göz ardı edilmemeli ve gerekli durumlarda uzman desteğine başvurulmalıdır.

Psikolog Sultan UNCU

 

Kaynaklar;

Milli Eğitim Bakanlığı (2011) Çocuk Gelişimi ve Eğitimi, Dil Gelişimi, Ankara

Jersild A.T. (1979), Çocuk Psikolojisi, Günçe G. (Çev.) Ankara; S.Yayınları

Eyvah! Çocuğum Okula Gitmek İstemiyor

Çocuğum okula gitmek istemiyor. Okula başlamak, çocuklar için toplumsallaşma sürecine atılan önemli bir adımdır. Bu dönem hem çocuklar hem de ebeveynler için oldukça önemlidir. Okula yeni başlayacak çocuğu olan birçok ebeveyn, genellikle “Çocuğum okula gitmek isteyecek mi? Okula uyum sağlayabilecek mi? Akademik başarısı nasıl olacak?” gibi soruların yanıtını ararken, çocuklar da bambaşka bir belirsizliğin içerisinde bulurlar kendilerini. Ailelerinden ayrılarak yeni bir ortama dahil olmaya çalışan çocuklar, bu süreçte yoğun olarak ebeveynleri tarafından terk edilme kaygısı yaşayabilirler.

Çocuğum Okula Gitmek İstemiyor: Nedenler ve Çözümler

Çocuğun okula uyum sağlayabilmesi için öncelikli olarak hem zihinsel hem de ruhsal açıdan okula hazır olması gerekmektedir. Çocuklar zihinsel olarak hazır olduğu halde duygusal olarak okula başlamak için hazır olmadıklarında, özellikle anneden ayrılma konusunda aşırı kaygı yaşayabilirler. Bu durum, okula uyum sürecinde karşılaşılacak birçok sorunun kaynağıdır.

Çocuklar okula uyum sürecinde birçok değişikliği ve duyguyu bir arada yaşarlar ve alt ıslatma, kardeş kıskançlığı, aşırı çekingenlik veya aşırı hareketlilik gibi sorunlar ortaya çıkabilir. Bunun yanı sıra, çocukların okula uyum sağlamasını zorlaştıran ve genellikle okula uyum sürecinde ortaya çıkabilecek önemli sorunlardan biri de okul fobisidir.

Okul Fobisi ve Belirtileri

Okul fobisinin oluşmaya başladığı dönemlerde çocuklarda keyifsizlik, uykuya dalmada güçlük veya iştahsızlık görülebilir. Bu dönemde, okula dair sorumlulukları yerine getirmeye karşı isteksiz olabilirler. Okula gitmemek için karın ağrısı, diş ağrısı, mide bulantısı gibi somatik şikayetlerde bulunabilirler. Okula gitmesi konusunda aşırı ısrarcı olunduğunda da kusarak veya ağlayarak tepki gösterebilirler.

Okul Fobisinin Nedenleri

Arkadaşlık ilişkilerindeki sorunlar, öğretmenlerle yaşanılan iletişim sıkıntıları ya da sosyal fobi, anksiyete bozukluğu, depresyon gibi ruhsal sorunlar, çocukta okul fobisinin oluşmasını tetikleyen nedenler arasındadır.

Ebeveynlerin Rolü ve Çözümler

Çocukların okula uyum sürecinde ebeveynler aktif rol oynarlar. Ebeveynler, çocuklarına okulu anlatırken gerçeklikten uzaklaşmamaları gerektiğinin bilincinde olmalıdırlar. Çocukların okula alışmasını kolaylaştırmak adına ebeveynlerin okulu olduğundan farklı anlatmaları, çocuğun beklentileriyle okul ortamının uyuşmamasına sebep olabilir. Çocuğun yaşadığı hayal kırıklığı da okula uyum sürecini zorlaştırabileceği gibi, okul fobisinin zeminini hazırlayabilir.

Bunun yanı sıra, ebeveynin çocuğun korkularını besleyecek kaygıları varsa, bunu çocuklar da hissedebilirler. Ebeveynlerin çocuktan ayrılırken aşırı kaygılı davranışları, okula veya öğretmene dair olumsuz düşünceleri, çocukta okula karşı güven sorununu oluşturabilir. Ebeveynler, bu konularda kaygıları varsa mümkün olduğunca çocuklarına hissettirmemelidirler.

Okul Fobisi ile Başa Çıkma

Okul fobisinin üstü kapatılmamalı, problemin kaynağı bulunmalı ve çözümlenmelidir. Okul fobisi karşısında aileler, sınıf öğretmeni ve okulun rehber öğretmeni ile işbirliği içerisinde olmalı, gerekli görüldüğünde de uzman desteğine başvurulmalıdır.

Sevgilerle;

Psikolog Sultan Uncu